Folklor, bırlık demek!
(Taşkent Devlet Doğu Araştırmaları Üniversitesi Öğretim Üyesi, Türk Folkloru Araştırmacısı Çetin Yıldız ile Ropörtaj)
Sayın Hocam, kardeş Türkiye Cumhuriyeti’nden ata yurdunuza gelerek Özbek öğrencilere Türk folklorunu anlatıyorsunuz. Geleceğin Doğu bilimcilerine (şarksinaslarına) halk edebiyatının hangi yönlerini anlatıyorsunuz.
Folklor, toplumların yaşamlarında, yapay bütün müdahalelere rağmen değiştirilemeyen, yüzyıllar boyunca kendi yolunda gerektiği gibi ilerleyen bir nehir gibidir. Bu yüzden Türk toplumlarının ortak geçmişlerinde ürettiği ortak kültür, folklor ürünlerinde yer almaktadır.
Türklerin diğer Türk toplulukları ile olduğu gibi Özbeklerle de kültürel değerleri, folklorik unsurları birbirine oldukça benzemektedir. Şarkşinaslık Üniversitesindeki folklor derslerimde Türk mitolojisi, Türk destanları, halk hikâyeleri, masallar, efsaneler, türküler, ağıtlar, ninniler gibi pek çok sözlü ve yazılı kültür ürünlerini Özbek öğrencilerime anlatarak tanıtıyorum.
Ayrıca Özbeklerde günümüzde de canlı bir şekilde varlığını devam ettiren Bahşılık geleneğinin devamı olan Türkiye’deki âşıklık geleneğini anlattığımda öğrenciler de ortak kültürden beslendiğimizi anlıyorlar.
Türk Kağanlığı, Asena kabilesi hakkında çok konuşulmaktadır. Fakat çoğunlukla bu kabile hakkında fazla bilgiye sahip değiliz. Hâlbuki bu kabileye dair öğreneceklerimiz kimliğimizin nereye dayandığını ortaya koyması bakımından önemlidir. Bu konudaki fikirleriniz nelerdir?
İsmi araştırmacılar tarafından Aşina, Asena, Açina, Aşna gibi farklı şekillerde okunan bu Türk boyu, Göktürklerin kurucu boylarından biri olarak kabul edilmektedir. Öncelikle şunu belirtmek gerekir.
Aşina boyu ile ilgili bilgiler oldukça sınırlıdır. Çin ve Arap kaynaklarında ismi geçen bu Türk boyu ile ilgili bazı yazıtlarda da bilgiler bulunmaktadır. Bildiğiniz üzere Oğuz Türklerinin totem hayvanı kurttur. Bu Türk boyunun da kurttan türediğine dair bir efsane bulunmaktadır. Efsaneye göre düşmanları tarafından ailesi öldürülen ve bataklığa atılan bir çocuğu dişi bir kurt alarak mağaraya götürür ve onu emzirir. Çocuk büyüdükten sonra kurttan on çocuğu olur. Bu on çocuktan biri Aşina boyunun kurucusudur. Bütün bu araştırmalar Türklerin tarihin kadim devirlerinden günümüze teşkilatçı, devlet düzenine önem veren, medeniyetler kuran bir toplum olduğunu göstermesi açısından önemlidir.
Alp Er Tunga, Dede Korkut, Oğuz Kağan karakterleri gerçek şahsiyetler değil gibi. Daha çok efsanelere konu olmuş destan kahramanları olarak görülmektedir. Sizce bu kahramanlar yalnızca anlatılara konu olmuş kişiler midir yoksa gerçekten yaşamış kişiler midir?
Alp Er Tunga Saka Türklerinin, Dede Korkut ve Oğuz Kağan ise Oğuz Türklerinin anlatılarına konu olmuş önemli karakterlerdir. Bu kişilerin tarihte yaşayıp yaşamadıkları kesin bir şekilde bilinmemektedir. Çünkü bu kişiler hakkında tarihi kaynaklardan ziyade halk anlatılarından bilgi almaktayız.
Mesela Dede Korkut destanında Dede Korkut’un Hz. Muhammed zamanında yaşadığı ve Oğuzların bilge kişisi olduğu söylenir. Divan-ı Lügati’t-Türk’te hakkında iki ağıt metninin bulunduğu Alp Er Tunga ile ilgili en geniş bilgi Şehname’de geçmektedir. Oğuz Kağan ile ilgili olarak ise İlhanlı devletinin tarihçisi, veziri ReşideddinFazlullah tarafından yazılan Tarih-i Oğuzan ve Türkân isimli eserde Oğuz Kağan’ın soyu Hz. Nuh’un çocuklarından Yafes’e dayandırılır. Fakat bu kaynaklar bilimsel tarihi kaynaklar olmadığından bu kaynaklara dayanarak adıgeçen kişilerin gerçekte yaşayıp yaşamadığını tam olarak söyleyemeyiz.
Yanılmıyorsam geçen yılın son aylarında Türk âlimleri tarafından Alp Er Tunga’nın mezarının bulunduğuna dair haberler okuduk. Daha sonra bu konu hakkında yeni haberler duymadık.
Gazi Üniversitesinde çalışan Prof. Dr. Necati Demir yakın zamanda Alp Er Tunga’nın mezarının Buhara’da kendisi tarafından tespit edildiğini duyurdu. Ancak henüz mezarın yeri tam olarak açıklanmamıştır. Ayrıca o mezarda bulunan kişinin Alp Er Tunga (Afrasiyab) olduğunun bilimsel yöntemlerle tespit edilmesi gerekir. Ancak bu şekilde Alp er Tunga’nın o mezarda yatan kişi olduğunu söyleyebiliriz.
Yakın zamanda Haydar Aliyev Azerbaycan Medeniyet Merkezinin “Azerbaycan Halk Edebiyatı ‘Özbek Dilinde’ isimli çalışmasında en eski yazma eserlerden biri olan “Kitab-ı Dede Korkut” destanı Özbek diline tercüme edildi şeklinde bir haber okudum. Bu destan sadece Azerbaycan edebiyatına mı aittir? Kitab-ı Dede Korkut ve Oğuz-name eserleri bütün Türklerin ortak mirası değil midir esas olarak?
Türkler dünyada çok geniş bir coğrafya üzerinde yaşamaktadırlar. Bundan dolayı bazı Türk boylarında anlatılan halk anlatıları bir diğerinde olmayabilir. Ancak Dede Korkut ve Oğuz Kağan destanları bütün Türk topluluklarının ortak sosyal ve kültürel değerlerini içerdiği için bütün Türklere aittir diyebiliriz. Mesela Oğuz Kağan destanında Oğuz Kağan sadece Oğuz Türklerine değil bütün Türk boylarına baş olmuştur. Dolayısıyla onunla ilgili anlatılan destanın da bütün Türklerin ortak destanı olduğunu söyleyebiliriz.
Türkiye ve Azerbaycan Türkçelerinde mükemmel olmasa da Türkoloji sözlükleri dikkatimi çekti. Bütün Türk âlimleri tarafından bir Türkoloji lügatini oluşturmanın ve onu hayata tatbik etmenin zamanı gelmedi mi?
Elbette vakti geldi. Bu yüzyıl Türk âlimlerinin kendi tarihleri, edebiyatları ve kültürleri ile ilgili araştırmaları kendilerinin yaptığı bir yüzyıl.
Biz, aynı dili konuşan, aynı kültüre sahip toplulukların âlimleri olarak bir araya gelmeliyiz. Bugüne kadar yaptığımız çalışmaları birleştirerek “Büyük Türkoloji Lugati”ni oluşturabiliriz. Bu bilgi birikimi ve ortak irade mevcut.
Geleceğin Türkşinaslarının önünden ne tür ilmi araştırmalar durmaktadır. Bu ilmi araştırmaları gerçekleştirirken nasıl bir yol izlemelidirler?
Öncelikle Türk toplulukları ile ilgili yapılan bütün folklor çalışmaları bu toplulukların ortak geçmişten gelip ortak geleceğe birlikte yürümesine hizmet etmektedir. Yıllardır aramıza konan engelleri kendi ellerimizle kaldırıp gönül birlikteliğimizi sağlamamız gerekmektedir. Bunun için kullanabileceğimiz en önemli enstrüman folklor ürünleridir.
Globalleşen dünyada Türk topluluklarının kendilerine has kültürel unsurları kayıt altına alarak koruması gerekmektedir. Bu kültürel unsurlar bizim öz benliğimizin ürünleridir. Elbette Türk toplulukları modern dünyanın gerekleri çerçevesinde hayatlarını devam ettirecekleridir. Ancak bunu kültürel değerlerimizi muhafaza ederek ve onları yaşatarak yapmalıyız.
Türk devletlerinin folklorşinasları kendi kültürleri ile ilgili yaptıkları çalışmaları mutlaka diğer Türk toplulukları ile mukayese ederek değerlendirmelidir. Bu durum hem daha çok ortak noktamızı tespit etmeyi hem de ilmi işlerimizde daha sağlıklı neticeler almamızı sağlayacaktır.
Ropörtajcı: Davronbek ORIPOV,
MirzoUluğbek Özbekistan Milli Üniversitesi Doktora Öğrencisi